Pisa’ya doğru yola çıkmadan önce gündüz gözü ile Siena’yı keşfetmeye çıkıyoruz.
Siena deyince akla ilk gelen şey Piazza Del Campo Meydanı. Bu meydan istiridye kabuğunu şeklinde, hafif eğimli inşa edilmiş ve 9 parçaya bölünmüştür. Her bir parça o dönem ki idari bölgeleri temsil etmektedir. Meydanın çevresindeki Palazzo Pubblico (Belediye Sarayı) tüm ihtişamı ile Siena şehrini süsler. Palazzo Pubblico Sarayının 102 metrelik Mangia Kulesine, 500 basamak çıkmayı göze alırsanız şehir manzarasına ciao diyebilirsiniz:) Hükümet binası olarak inşaa edilen binanın içine girerek Museo Civico’yu gezebilirsiniz.
Bu meydanı özel kılan bir başka şey ise her sene Temmuz ve Ağustos aylarında düzenlenen Palio at yarışları. Sadece 90 saniye süren bu eyersiz at yarışları Siena’lılar için çok önemli ve yüzyıllardır devam ettiriyorlar. Palio at yarışları şehrin semtleri arasında geçiyor. Yarışın hazırlıkları günler öncesinden başlıyor ve çeşitli etkinlikler düzenleniyor. Her semt kendi simgesi olan renkler ve simgelerle yarışmaya katılıyor ve kazanan semte ipek bir flama ve haç hediye ediliyor. Siena seyahatinizi Temmuz ya da Ağustos ayına denk getirmekte fayda var:)
Meydanın diğer bir yapısı ise heykellerle süslü, mermerden yapılan dikdörtgen çeşme Fonte Gaia. Çeşme, gotik ve rönesans mimarisini yansıtır. Veba salgınından dolayı Siena şehrine su çok geç getirilmiş. Hal böyle olunca da suyun şerefine bu çeşmeyi inşa etmişler.
Şehrin görülmesi gereken diğer bir yapısı ise Gotik mimarinin en güzel örneklerinden biri olan Siena Katedrali (Piazza Del Duamo). Siena’nın kızıl binalarına inat beyaz rengiyle dikkat çeker. Yapının en dikkat çekici bölümlerini duvar, tavan ve şapel süslemeleri oluşturur. Ayrıca içerisindeki sanat müzesini de ziyaret edebilirsiniz.
Siena’ya gelip de Nannini Pastahanesine uğramamak olmaz. Kahveleri ve kurabiyeleri ile ünlü. İçeri girince çıkmak istemeyeceksiniz. Nannini Ricciarelli adında ezme bademden yapılmış kurabiyeleri meşhur. Hediye için bu kurabiyelerinden satın alabilirsiniz. Kurabiyeler biraz pahalı ama tek tek de satın alabiliyorsunuz. Sade ve çikolatalı olmak üzere iki seçeneği var.
Siena’yı da gezdikten sonra güneşi takip edip Pisa şehrine doğru yola çıkıyoruz. Siena-Pisa arası araba ile 2 saat sürüyor. Yol boyunca eşsiz Toscana vadilerine kayıtsız kalamayacaksınız. Yol boyunca manzara seyretmek ve fotoğraf çekmek için oluşturulmuş cepler var. Buralara arabanızı park edip fotoğraf çekebilirsiniz.
Pisa Şehri’nin görülecek tek yeri “Piazza del Duomo” adı verilen, içerisinde katedral, vaftizhane ve eğik kuleyi barındıran Mucizeler Meydanı (Piazza dei Miracolide). Surlarla çevrili olan bu meydandan içeri girer girmez eğik olan kule karşılayacak sizi. Pisa kulesi aslında katedralin çan kulesi olarak yapılmış. Fakat altındaki balçıklı yumuşak toprak, mermer yapıyı kaldıramamış ve zamanla kule yan yatmaya başlamış. Hatta kule bir ara ciddi bir yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya kalmış ve 1990 yılında yaklaşık 10 yıl süren çalışmayla kulenin yumuşak zemini 45 cm kadar düzleştirilmiş. Bu nedenle kule, 1990-2001 yılları arasında ziyarete kapatılmış. Kule her yıl, zemindeki çökmeden dolayı 7 mm güneye doğru yatıyor.
Aslında tek eğik olan sadece Pisa kulesi değil. Tombik olan vaftizhane de Pisa kulesi kadar olmada da hafif eğik. Galileo’nun da vaftiz edildiği yer olan bu vaftizhane İtalya’nın en büyük vaftizhanesi olarak kabul ediliyor.
Seyahatimiz süresince yol boyunca peş peşe gördüğümüz bu havalı klasik arabalarla burada karşılaşınca şok olduk. Meğer bir etkinlik için buraya geliyorlarmış. Meğer bizi bekliyorlarmış:))) Bu etkinlikten dolayı Mucizeler Meydanı oldukça hareketli.
Pisa’da yapabileceğiniz başka bir şey yok. Garibaldi Meydanında dolanabilir, bir kaç müze gezebilirsiniz. Hava bozmaya başladı ve biz yağmur başlamadan kendimizi bir restauranta atma telaşına düştük. Muziceler Meydanındaki Ristorante L’Europeo’ ya oturuyoruz ve yağmur başlıyor. Muhteşem zamanlama:) Ben yine yöresel yemekleri tatma derdindeyim. Melanzane alla Parmigiana sipariş ediyorum. Parmigiana, kızartılmış ince patlıcan dilimlerinin peynir ve domates sosuyla kaplanarak fırında pişirilmesiyle hazırlanan bir klasik Güney İtalya yemeğiymiş. Kulağa hoş geliyor. Cemo yine temkinli ızgara sebze garnitürlü balık sipariş ediyor. Şarapsız olmaz tabi ki.
Garson çok kibar ve ilgili. Cemo’nun balığını tek tek ayıklayıp servis ediyor. Türkiye’de çok alışılmış bir hizmet ama Avrupa’da çok ender rastlanan bir durum:) Yurt dışındaki balıklar her zaman taze ve gerçek deniz balığı. Bu yüzden faka basma ihtimaliniz yok. Balık ve ızgara sebzeler gerçekten lezzetli. Parmigiana ise muhteşem. Üzerindeki parmesan peyniri gerçekten çok lezizdi. Patlıcanlı bir yemek ama yerken patlıcan tadını alsam da patlıcanın kendisini göremedim. Nasıl pişirip sosladılarsa asla patlıcan göremiyorsunuz ya da tanıyamıyorsunuz. Muhteşem bir lezzet. Şiddetle tavsiye ediyorum.
Pisa’dan fazla bir şey beklemeyin. Şu an Pisa yerine Cortona’da olmayı tercih ederdim tabi ki. Zaten programımızda Pisa yoktu. Bugün aslında Arezzo Bölgesindeki Cortona, Montalcino, Montepulciano ve Pienza’yı gezecektik. Hava şartları bizi buralara kadar getirdi. Kader utansın:) Eğer Floransa’yı merkez olarak alıp bu rotayı gerçekleştirecekseniz Pisa’ya yarım gün ayırabilirsiniz. Onun dışında bence vakit kaybı. İsterseniz Lucca’yı da aradan çıkarabilirsiniz.
Artık otelimize dönme vakti. Yarın Bologna’yı turlayıp uçağımıza yetişeceğiz. Bu rotanın en güzel tarafı yolları oldu aslında. Hayatınız boyunca geçmediğiniz kadar tünellerden geçip, hayatınız boyunca dönmediğiniz kadar adalardan döneceksiniz. Haydi bakalım yollar bizi bekliyor….
Ertesi gün Siena bize kuş cıvıltıları ve çan sesleriyle Buongiorno dedi. Bunu gerçekten özleyeceğim.
Siena’nın kızıl sokaklarında son bir kez dolaştık. Surlala kaplı, nemli Siena şehrinin tuhaf enerjisini ruhuma işledim ki unutmayayım.
Sevdim seni Siena… Kızıl ve daracık sokaklarını, hayatım boyunca duymadığım kadar duyduğum kuş cıvıltılarını, çan seslerini, hissettirdiğin ortaçağ ruhunu unutmayacağım.
Artık gitme vakti. Valizlerimizi küçücük Smart’ımıza sığdırmaya çalışırken Cemo bu komik anı ölümsüzleştirme derdinde:)))
Size ek olarak İtalya’da benzin almaktan bahsetmek istiyorum. Bizim için kabus gibi bir şeydi. Hafta sonları benzincilerde pompacı olmuyor. Aslında hiç kimse olmuyor. Tuvaletleri bile kapalı. Bildiğiniz kapı-duvar. Benzininizi kendiniz doldurmak zorundasınız. İlk benzin alma ihtiyacı duyduğumuz gün Pazar günüydü, benzin alan başka birinden yardım dilendik de alabildik:)) Eğer o beyefendi olmasaydı biz iki şapşik asla beceremezdik:)) Hala neyi nasıl yaptığını anlamış değiliz:) Bugün aracı teslim edeceğiz ve deponun full olması gerekiyor. Bu nedenle yine aynı stresi yaşayacağız korkusuyla benzinciye gittiğimizde iki tane yakışıklı pompacı karşılıyor bizi. Nasıl rahatladığımızı anlatamam. O yüzden benzin ihtiyacınızı Pazar gününden önce karşılamanızı tavsiye ederim:)
Siena-Bologna arası paralı otobandan 2 saat sürüyor. TomTom’un bir ara kafası karıştı ama çok takılmayın ve Bologna tabelalarını takip edin. Yeni açılan bir yolu görmediği için sizi başka yola yönlendirmeye çalışıyor ama sonunda aynı yolda buluşuyorsunuz. Biz önce stres olduk ama otobanda ne kadar kaybolabilirsiniz ki. Tabelalara uyun.
Bologna şehir merkezine vardığımızda uzun süre park yeri aramak zorunda kaldık. Bologna “Kızıl Şehir” olarak anılsa da bence en çarpıcı özelliği revaklar altına kurulmuş bir şehir oluşu. Tüm binaların önünden geçen kaldırımların üzeri revaklarla örtülü. Kışın sizi yağmurdan ve soğuktan, yazın ise güneşten ve kavurucu sıcaktan koruyan bu revakların altında bütün şehri gezebilirsiniz. İnşa edilen binalarda kırmızı tuğla, kiremit ve sıva kullanılması bu şehrin “Kızıl Şehir” olarak anılmasına sebep olsa da halklının sosyal demokrat ağırlıklı olması da bu isimle anılmasında etkili olmuş.
Bologna şehri İtalya’nın 20 bölgesinden biri olan Emilia-Romagna Bölgesinin başkentidir ve bu bölge ticaret, tarım ve endüstriyel olarak İtalya’nın en gelişmiş bölgesidir. Hal böyle olunca Bologna halkı kişi başı gelir seviyesi oldukça yüksek, eğitimli ve kültürlü bir profildedir. Bologna sokaklarında gezerken yerel halkındaki asaleti, şıklığı ve mütevaziliği hemen fark ediyorsunuz.
Bologna’nın bir başka özelliği ise bir üniversite şehri olması. Avrupa’nın en eski üniversitesi olan Bologna Üniversitesi öğrencileri sayesinde şehir, daima aktif, dinamik,canlı ve özgür bir ruha sahip. Bologna Üniversitesinde uzun yıllar profesör olarak çalışmış olan Umberto Eco, dünyaca ünlü romanı “Gülün Adı” nı bu şehirde yazmış. Dante, Erasmus ve Kopernik Üniversitenin yetiştirdiği isimlerden bazıları.
Bologna’da ortaçağ döneminden kalma bütün yapılar çok iyi korunmuş ve hala ayaktalar. İtalyanlar bu işi iyi biliyorlar. Bologna’da da San Gimignano’da olduğu gibi 12.yy da şehrin asilzadeleri tarafından yaptırılan (aynı sebeple) 100’e yakın kule bulunuyormuş. Günümüze sadece 20 tanesi ulaşabilmiş. Bu yüzden Bologna’ya “Kuleler Şehri” de deniyor. Bence İtalyanlar bu kule işini beceremiyorlar:) Bologna’da bulunan Asinelli ve Garisenda kuleleri de yamuk:) Uzun olan kule Asinelli’ye 500 basamak kadar çıkarsanız şehir manzarası izleyebilirsiniz.
Şehrin kalbi Piazza Maggiore’de atar. Bu meydanda dünyanın en büyük bazalikalarından biri olan San Petronio Bazalikası ve şehir meclis binası bulunur. Maggiore ve Nettuno Meydanlarının kesiştiği bölgede ise Neptün Çeşmesini görebilirsiniz.
Bologna tam bir şarküteri cenneti. Maggiore Meydanına sırtınızı dönüp Sisley Mağazasının yanındaki sokağa dalın ve kalabalığı takip edin. Beyoğlu’ndaki Çiçek Pazarını andıran daracık ve kalabalık sokakta ilerleyin. Şarküteri dükkanları fazlasıyla iştah açıcı. Dükkanların önündeki bistro masalarının yüksek sandalyelerine oturun, şarabınızı ve şarküteri/peynir tabağınızı söyleyin. Şarküteri tabağınızı seçerken eğer domuz eti yemiyorsanız dikkat edin. Çünkü menülerin neredeyse hepsi domuz etinden oluşuyor. Ekmeklerine ve önden servis ettikleri mezelerine bayılacaksınız. Öğle yemeğimiz için daha iyi bir seçim olamazdı. Çok keyif aldık. Yolunuz buralara düşerse 051 Cibo e Passione‘ye mutlaka uğrayın. Adresi; Via De’ Pignattiri 1/F Bologna
Bologna’da 2 gün kalınabilir. Gecesini de görmeyi isterdim ama uçağımıza yetişmemiz gerekiyor. Çok vaktimiz yok, o yüzden Maggiore Meydanından kalkan şehir turlarına katılıyoruz. 1 saat sürüyor. Ben normalde bu turları sevmiyorum.Şehrin genel havasını görebilmek adına cazip geldi ama tavsiye etmem. Tek avantajı San Luca Manastırını görmemiz oldu. San Luca şehre tepeden bakan bir Manastır. Buraya aslında yürüyerek çıkmanız gerekiyor. 3 km boyunca revakların ve 666 kemerin içinden geçerek çıkarsanız bu yolculuğunuz 40 dakika kadar sürüyor. Yorucu ama keyifli bir yolculuk olsa gerek. Gezi trenimizden de güzel manzaralar yakaladık tabi. Tepeye varınca Bologna şehrini kuş bakışı görebilirsiniz.
Artık dönme vakti. Unutmayın, Hayat Gezince Güzel. Ne Haliniz Varsa Gülün efendim:)))
Sevgilerimle…