Sabah erkenden kalkıp kahvaltı sonrası yola koyuluyoruz. Calibria Bölgesindeki Lamezia Terme’den, Sicilya Bölgesindeki Cefalu’ya geçeceğiz. Yaklaşık 350 km yol alacağız.
Ana kara ile Sicilya arasında feribot seferleri bulunuyor. Messsina Boğazını geçmek yaklaşık 15 dakika sürüyor. Anadolu Yakasından Avrupa Yakasına geçmek gibi bir şey:)
Arkamızda ana karayı bırakarak Sicilya’ya kucak açıyoruz.
Messina‘ya indiğimizde önce karmaşık ve eski püskü bir şehir karşılıyor bizi. Sahil boyunca ilerledikçe binalar ve ortam değişiyor, güzelleşiyor. Messina, Sicilya adasının Palermo ve Catania’dan sonra 3. büyük şehri. Ana karaya en yakın şehir olan Messina tam bir liman kenti. Ekonomisinin limancılık ve balıkçılık üzerine kurulu olduğunu şehir içinde gezerken bile anlayabiliyorsunuz.
Şehir merkezi pek ilgimi çekmedi. Fazla vakit harcamanıza gerek yok bence. Sahil şeridi boyunca devam edip Capo d’Orlando‘da denizin ve güneşin tadını çıkarabilirsiniz.
Hava son derece bunaltıcı. Termometrelerimiz 41 dereceyi gösteriyor. Capo d’Orlando yolunda ilerlerken sıcaktan nefes alamaz duruma geliyoruz. Orman yolu üzerindeki daracık sokaklar sahile doğru iniyor. Önümüze ilk çıkan tali yola giriyoruz. Çıkmaz sokak bizi deniz kenarına indiriyor. Sahilde küçük bir cafe bile var. Çölde vaha bulmak gibi bir his:)
Üzerimdeki bütün fazlalıklardan kurtulup kendimi Sicilya’nın serin sularına bırakıyorum. Tiren denizinin bana yaşattığı hissi hayatım boyunca unutmayacağım. Sıcaktan çok bunaldığım için mi böyle hissettim bilmiyorum ama deniz gerçekten çok güzeldi. Açlık hissim olmasa denizden çıkmaya niyetim de yoktu. Ama grubun geri kalanı buz gibi biralarını ve paninilerini söylemişlerdi bile. Biramı ve mozzerellalı paninimi kimseye kaptıramam:)
Molamızın ardından Capo d’Orlando‘ya doğru tekrar yola koyuluyoruz. Messina’ya bağlı bu güzel sahil kasabasını Çeşme’ye benzetiyorum. Etraf palmiye ağaçları ve yazlık villalarla çevrili. Gün batımına doğru kasabaya vardığımız için şanslıyız. Palmiye ağaçlarının ardından gün batımını izlemek bütün yorgunluğumu alıyor ve huzur veriyor.
Sahil şeridi boyunca hem denize girip hem de yemek yiyebileceğiniz keyifli restaurantlar var. Bir tanesini gözümüze kestirip adeta kamp kuruyoruz.
Bölge, İtalyan yerlisinin tatil beldesi olmasına rağmen çok kalabalık değil. İtalya’da herkes Ağustos ayında yıllık izin kullandığı için tatil beldelerinde Ağustos’ta yerli turist çok oluyor. Hatta kalabalıktan sahillerde ve otellerde yer bulabilirseniz şanslısınız. O yüzden seyahat tarihinizi Ağustos ayına denk getirmemenizi tavsiye ederim.
Tiren denizi gerçekten çok güzel. Serin sulara bırakıyorum kendimi. Kumsal harika. Yine denizden çıkmak istemiyorum ama herkesin yemek yediğini görünce ben de yiyeyim bari diyorum. Yoksa yemesem de olur hani:))
Gel de yeme hadi…
Ev yapımı makarna harika:)))
Cefalu’daki kamp alanımız olan Camping San Filippo’ya 85 km yolumuz var. Camp alanına vardığımızda yine karanlığa kalıyoruz. Çadırlarımızı kurup, yurt dışında çıkarken yanımdan eksik etmediğim Türk kahvesi ile keyif yapıyoruz.
Camping San Filippo‘nun denizi kayalık ve oldukça dalgalı. Burada sadece uzaktan deniz manzarası seyretmekle yetiniyoruz. Tesis olarak değerlendirmek gerekirse duşlar ve wc’ler temiz sayılır. Sıcak su ile duş almak için jeton sistemi mevcut. Soğuk duş ücretsiz. Tuvaletlerde tuvalet kağıdı yok. Elektrik ücretli sağlanıyor. Kahvaltı için 1 gece önceden markete sandwich siparişi vermeniz gerekiyor. Bungalowları oldukça şık ve güzel görünüyor. Çadır ve ya karavan yerine bungalow da kiralayabilirsiniz. Lokasyon olarak çok merkezi bir yerde değil. Kamp alanından çıkınca direkt olarak otobana bağlanıyorsunuz. Cefalu merkez 5 km uzakta. Bana soracak olursanız burada kalmanız için hiç sebep yok:) Bu bölgede konaklama tercihinizi Palermo veya şirin balıkçı kasabası Cefalu’nun merkezinden yana kullanmalısınız.
Palermo‘ya doğru yola çıkıyoruz. Cefalu Palermo arası 50 dakika kadar sürüyor. Şehri gezip denize burada gireceğiz. Palermo bana göre sevimsiz bir şehir. Her Avrupa şehrinde var olan katedral ve meydanlarını gezebilirsiniz tabi ama bunun için buralara kesinlikle ilkbahar veya sonbaharda gelin.
40 derecede şehir içinde olmak kabus gibi. Biz onun yerine sahil şeridini gezmeyi ve beachlerde vakit geçirmeyi tercih ettik. Palermo‘nun sahil kesimi oldukça renkli ve hareketli. Mondello Kasabası ise içlerinde en hareketli olan şirin ve şık bir kasaba. Mondello Beach üzerinde sıra sıra dizili pek çok cafe, restaurant ve plajlar var. Plajlara giriş ücretli. Şezlong ve şemsiye için ayrıca ücret ödüyorsunuz. Her plajın içinde ayrıca cafe-bar var. Plajlardan birine girip önce karnımızı doyuruyoruz. Sonrasında biz şezlonglarımıza yayılırken beyler Palermo’daki BMW showroomuna gitmeye karar veriyorlar:) Onlara güle güle deyip plajda gezen uzak doğulu bir abladan masaj satın alıyoruz. 5 euroya şahane bir masajla plajda yaydıkça yayıyoruz:)
Önceden gözümüze kestirdiğimiz, plajın tam karşısındaki Scimone Pasticceria dondurması aklımıza düşüyor. Bu İtalyan dondurmaları gerçekten şahane. Her seferinde ne yiyeceğimi şaşırıyorum.
Sicilya aynı zamanda brioche gelatosu ile meşhur. Brioche bol miktarda yumurta ve tereyağı içeren bir tür Fransız ekmeği. Ekmek dediğime bakmayın sizi şeker komasına sokacak kadar tatlı çünkü. Bu ekmeğin içine dondurma koyup yiyorlar. Bizim kağıt helva arası dondurmamız gibi bişey:)
Ben sevmedim. Ama Sicilyalılar bayılıyor.
Bu arada Scimone Pasticceria’nın önü Palermo’lu teenagelerin buluşma noktası. Akşam saatlerinde ortalık iyice hareketlenmeye başlıyor. Lüks arabalar, şirin vespalar ve hatırı sayılır motosikletler bir anda piyasaya düşüyor. Etrafımızı süslü püslü çılgın bir gençlik sarıyor.
Akşam yemeği için Palermo şehir merkezine gidiyoruz. İyi ve yerel restaurantların hepsi rezervasyon istiyor. Eğer gerçek Sicilya mutfağının tadına bakmak isterseniz buralara önceden rezervasyon yaptırmanızı tavsiye ederim. Yoksa bizim gibi turistik bir restaurantta akşam yemeğimizi yemek zorunda kalırsınız.
Yarın sabah erkenden yola çıkacağız. San Vito Lo Capo üzerinden Sciacca‘ya yolumuz 300 km kadarcık:)
San Vito Lo Capo İtalya’nın Karayipleri olarak geçiyor. Bence abartılı bir tarif ama buralara kadar gelmişken görülebilir. Kafa dinlemelik, sakin bir bölge. Burada tekne turlarına katılabilir, dalış yapabilirsiniz. Denizi ve kumsalı güzel. Plajdaki duşlar jeton sistemi ile çalışıyor.
Resimde görmüş olduğunuz bölgeye motorlu araç ile giriş yasak. Sadece bisiklet ve yayalara açık bir cadde. Caddenin sol tarafı plaj, sağ tarafında ise cafeler ve küçük oteller mevcut. Yerleşim yerleri bu caddenin paraleline doğru uzanıyor. San Vito Lo Capo’da mevzu bu kadar:)))
Öğle yemeğimizi burada yiyip Sciacca’ya doğru yola koyuluyoruz ve akşam saatlerinde otelimize varıyoruz.
Sciacca şehri kaplıcaları, balıkları ve seramikleri ile ünlü. Şehirde balıklar her daim taze olup pek çok balıkçı restaurantı var. Bu restaurantlara erken saatte gitmenizi ya da önceden rezervasyon yaptırmanızı tavsiye ederim. Aksi takdirde bizim gibi yer bulamayıp pizzaya talim olursunuz. Gerçi Bellavista Pizzeria‘da yediğim 4 peynirli pizzanın tadı hala damağımda ama yine de balık yiyin derim. Şehirdeki seramik atölyelerini gezebilir, hediyelik eşya dükkanlarından birbirinden güzel seramik süs eşyalarını satın alabilirsiniz. Şehir seramik konusunda oldukça iddialı. Sokaklar, dükkanlar ve otellerin tabelaları, merdivenler, duvarlar her yer seramiklerle kaplı ve oldukça renkli görünüyorlar. Aynı zamandan mercandan yapılmış takı ve aksesuarlar da dikkatinizi çekebilir.
Şehir merkezinde Piazza Scandaliato‘da oturup limanı ve denizi izleyebilirsiniz.
Sciacca, kızıla çalan daracık sokakları, telaşsız insanları ile tipik bir İtalyan kenti.
Bir İtalya klasiği; şehrin yaşlıları meydanda toplanmış, dedikodu yapıyorlar:)
Sciacca’nın en büyük özelliklerinden biri termal kaplıcaları. Eğer vaktiniz varsa şehirdeki önemli kaplıcaları ziyaret edebilirsiniz. Bunlar;
Terme Di Sciacca kükürtlü termal suları ile ünlü. Çürük yumurta gibi kokan kükürt kokusu rahatsız edebilir. Şehir merkezindeki Stabilimento Termale dele Terme Via ve şehir merkezi dışındaki Piscine Molinelli. Ayrıca şehrin üst bölümündeki kayalık bölgede çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılan buhar mağaraları bulunur.
Biz buralara gitmedik. Onun yerine yine bölgenin mutlaka görülmesi gereken yerlerinden biri olan, Sciacca şehrinden 50 km uzaktaki Scala Dei Turchi (Türk Merdivenleri) ni görmek istedik. Osmanlı askerlerinin yaptığı seferlerde karaya çıkmak amacıyla kullanılmasından dolayı Türk merdivenleri adıyla anılıyor. İtalya’nın Pamukkale’si diyebiliriz. Oldukça turist çeken bu bölge Unesco tarafından Dünya mirasları listesine alınmış.
Tabi tüm bu güzellikleri görmek için önce 40 derece sıcakta bu merdivenleri inmelisiniz.
Merdivenlerden seyredeceğiniz manzara ayrı bir güzel. Aynı yolu geri çıkacağınızı düşünmezseniz bu güzelliği görmeye değer.
Merdivenlerin başında muhteşem manzaralı bir restaurant bulunuyor. Yemekleri de oldukça lezzetli. Biz öğle yemeğimizi burada yedik. Karnımızı doyurduk da gözümüzü bu manzaraya doyuramadık.
Yolumuz uzun, çok fazla oyalanmamaya çalışıyoruz. Catania üzerinden Riposto’daki kamp alanımıza doğru yola koyuluyoruz. 200 km kadarcık:)
Riposto’da 2 gün konaklayıp Taormina ve Etna Yanardağını gezeceğiz.