Değişmek mi Dönüşmek mi?

Herkesin ağzında aynı cümle bu aralar “Değişmeyen tek şey değişimdir.” Evet her şey değişir. Şehirler, semtler, sokaklar, insanlar, moda, fikirler, düşünceler….10 sene hiç uğramadığınız köyünüze gittiğinizde köyünüzün değiştiğini fark edersiniz. Çocukluğunuzun geçtiği semt ya da sokak sizin çocukluğunuzdaki yer değildir. Evler değişmiştir, semtin ruhu değişmiştir, kokusu değişmiştir.

Yaşadığınız yeri, işinizi, eşinizi, giyim tarzınızı, düşünce yapınızı, hayata bakış açınızı değiştirebilirsiniz.

Kurumsal hayattan sıkılıp, kendi işimin patronu olmak istiyorum diyebilir ve ticarete atılabilirsiniz. Seçim sizindir.

Yaşadığınız ülkeyi değiştirebilirsiniz. Şehir hayatından sıkılıp taşraya yerleşebilirsiniz. Seçim sizindir.

Saç renginizden sıkılıp değiştirebilirsiniz. Seçim sizindir.

Eşinizi, sevgilinizi değiştirebilirsiniz. Seçim yine sizindir.

Yani özetlersek değişim sizin isteğiniz doğrultusunda gerçekleşir. Bir seçim yaparsınız, değişmek istiyorum dersiniz ve değişirsiniz. Ya da tam tersi değişmek istemiyorum böyle iyiyim dersiniz, öyle kalırsınız.

Peki dönüşüm nasıl olur? Aradaki fark nedir? Aynı örnekler üzerinden devam edelim.

İşinizi kaybedebilirsiniz. Kovulabilirsiniz, iflas edebilirsiniz, yıllarca tecrübe ettiğiniz sektörün faaliyetleri yaşadığınız ülkede durdurulabilir. (Bu nasıl olur demeyin, oluyor. Bizzat yaşadım:) Burada seçim sizin midir? Hayır.

Yaşadığınız evinizi  doğal felaket ya da mali bir kriz sonucu kaybedip bambaşka bir çevreye geçebilirsiniz. Burada seçim sizin midir? Hayır.

Yaşadığınız bir hastalıktan veya kazadan dolayı herhangi bir uzvunuzu kaybedip alışmış olduğunuz hayat tarzınızdan uzaklaşabilirsiniz. Burada seçim sizin midir? Hayır.

Beraber yaşlanma hayalleri kurduğunuz, çok sevdiğiniz eşiniz veya sevgiliniz sizi zamansız terk edebilir. Hayat size bundan sonra yalnızsın diyebilir. Burada seçim sizin midir? Hayır.

Dönüşümler sancılı süreçlerdir ve hiç biri sizin isteğiniz doğrultusunda gerçekleşmez. Dönüşümde bir dayatma ve zorlama vardır. Hayat sizi zorla, ağlatarak, acıtarak başka bir şeye dönüştürür. Dönüşümler her ne kadar kötü ve karamsar bir tablo çizse de aslında bizi geliştirirler. Bugünkü halimizi, istemeden geçirdiğimiz o değişimlere yani dönüşümlere borçluyuz.

Hayatımızdaki kötü patronlar, kötü eşler, kötü anne ve babalar, kötü evlatlar, kötü arkadaşlar bizim öğretmenlerimizdir. Onların kötülüğünde bizim için bir iyilik mutlaka vardır. Hastalıklarımız, kayıplarımız bizlere hep bir şeyler öğretmek içindir.

Bu anlamda Mevlana’nın “Hamdım, piştim, yandım” sözünü kendimce çok anlamlı buluyorum.  İçinde tasavvufi anlamda çok daha derin anlamlar barındırsa da kendimizden bir şeyler bulabiliriz. Bilmek, bulmak ve olmak üçlemesine oturttuğunuzda hayatın aritmetiğini çözmüş oluruz. Şöyle ki;

Hepimiz bu dünyaya bildiğimiz her şeyi unutarak doğarız. Hayatımızın ilk 18 yılında öğrendiklerimiz ile  geri kalan hayatımızı şekillendiririz. Bilmek önce hamlığımızı alır. Bilerek hamlığımızdan kurtulur ve idrak etmeye yani bulmaya başlarız. Bildiğimizi idrak ederek kendimizi değiştirir ve seçimler yaparız. Bildiklerimizi kullanarak bulmaya, keşfetmeye devam ederiz. Yani pişeriz aslında, olgunlaşırız. Ama bu yeterli değildir insanoğlu için. Hayat, yanmasını yani dönüşmesini ister insanoğlunun. Olabileceğinin en iyi versiyonu olmasını bekler. Çünkü bu dünyaya doğma sebebimizdir bu. Bunun için de ne gerekiyorsa yapar.  Felaketse felaket, acı ise acı, hastalık ise hastalık…. Yanmadan yeniden doğup, var olamazsınız. Mitolojideki Anka Kuşu misali küllerimizden yeniden doğarız.

Dünya tarihine imzasını atan kişilerin ortak noktası; hepsinin trajik hayat hikayelerinin olmasıdır. Hepsi yanarak var olmuşlardır. (Stephen Hawking, Nikola Tesla, Albert Einstein, Beethoven vb)

İnsanoğlu dönüşüme direnme gücünü barındırır içinde. Kabul etmek istemez, direnir, itiraz eder. Kaderine hayıflanır çoğu kez. Halbuki bilmez ki bu dönüşüm onun ilacıdır. Var oluş sebebidir, hayat amacıdır. Dönüşümlerinizi sevin lütfen. Dönüşümünüz sizin düşmanınız değil, dostunuzdur.

Başımıza gelen her iyi/kötü şeyin hayrımıza olacağına inanıyorum. Hayatımıza giren veya hayatımızdan giden hiç kimse ve hiç bir şey tesadüf değildir. Hepsinin bir anlamı ve misyonu vardır hayatımızda. Kişilere ve olaylara takılmadan büyük resmi görmeye çalışmak en doğru sonuçları verecektir.

Kafamdaki deli sorulardan biriyle baş başa bırakıyorum sizi:)

Sizce bir tırtıl kelebeğe değişir mi, dönüşür mü? Sizce o tırtıl kelebek olmak istemiş midir?

Hayata ve ortak bilince katkı sağlaması dileğiyle…

Ne Haliniz Varsa Gülün…

Sevgilerimle….

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

+ 63 = 65