Toscana Bölgesi Seyahat Notları-2/Siena-San Gimignano-Castellina in Chianti

Siena şehrine vardığımızda saat 19:00 civarıydı. Otelimizi bulmamız biraz zaman aldı, çünkü otellerin bulunduğu şehir merkezine araç ile giriş yapılamıyor. Siena şehrinin bir kaç tane giriş kapısı var. Navigasyonunuza otelinizin adını yazdığınızda sizi otelinize en yakın giriş kapısına götürecektir. Giriş kapılarının etrafında otoparklar bulunuyor. Bazıları ücretli bazıları ücretsiz. Ücretsiz olanlarda yer bulmanız için oldukça şanslı olmanız gerekiyor:) Size uygun olan bir yere aracınızı park edip otelinize yaya olarak ulaşmalısınız. Eğer otoparklı bir otel seçerseniz şehir merkezinin dışında bir otel seçmişsiniz demektir. Otelinizi seçerken kriterlerinizi iyi belirlemeniz gerekiyor. Ya şehir merkezinde otoparksız bir otel ya da otoparklı ama şehir merkezinden uzak bir otel.

Dip Not: Fotoğraflarda göreceğiniz araçlar şehir içine özel izinle giriyorlar.  Bu otomobiller ya engelli araçları  ya da taxi oluyorlar.

Biz şehir merkezine yakın olmayı tercih ettik. Hotel Alma Domus şehir merkezine yakın, temiz ve fiyat dengesi iyi bir hotel. Otel konusunda tavsiye vermeyi sevmiyorum. Çünkü herkesin beklentisi farklı olabiliyor. Bizi mutlu etti ama sizi eder mi bilemem. Siena ovest kapısına yakın, etrafında otoparkları olan bir otel olduğunu söyleyebilirim. Hem şehirden hem de aracınızdan fazla uzaklaşmamış oluyorsunuz.

Otelimize yerleştikten sonra akşam yemeği için keşfe çıkıyoruz. Daracık sokakları, kızıl renkli binaları, yeşil panjurları ve çan sesleri ile buram buram  ortaçağ kokan bir şehir Siena. Merdivenlerden aşağı inerken gözlerimi kapatıp nemli havasını soluyorum Siena’nın. Havanın ciğerlerime ve beynime girişini hissederken ortaçağda bu şehirde nasıl bir hayat yaşadıklarını hayal etmeye çalışıyorum. Bu merdivenlerden kim bilir kimler, nasıl, ne düşüncelerle geçti?

Bu evlerde kimler ne hayatlar yaşadı ve yaşamaya devam ediyor? Her gittiğim yerde bu soruları sorarım kendime. Ama bu şehrin enerjisi ve ruhu bir tuhaf, insanı alıp başka yerlere götürüyor. Avrupa’nın diğer şehirlerine benzemiyor.

Binaların eski, bakımsız ve boyalarının dökük olması hiç rahatsız etmiyor insanı. Buna benzer evleri Napoli’de de görmüştüm ve rahatsız ediciydi. Ama dedim ya tuhaf, huzur veren bir enerjisi var bu şehrin. Çan ve kuş seslerinin birbirine karıştığı, acelesi olmayan huzurlu bir şehir Siena….

Şehri turladıktan sonra fark ediyoruz ki en iyi restaurantların olduğu bölge bizim otelin bölgesiymiş. Meydanlarda bir sürü cafe ve restaurantlar var tabi ama bir gurme şehrinde olduğunuzu hatırlatırım. Gerçek bir Toskana mutfağı için turistlik restaurantlardan uzak durmanızı öneririm.

Siena’da  akşam yemeğimizi otelimizin tam karşısındaki restaurantlardan biri olan San Domenico’da yedik. Tam bir Toskana mutfağı ve manzaramız harika. Toscana etleri inanılmaz lezzetli. Az pişmiş kırmızı et, pesto soslu ravioli ve Toscana kırmızı şarabımız ağzımıza layık…Bundan iyisi Şam’da kayısı….:)))

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Siena küçük bir şehir. Eğer Siena kırsalına gitmeyecekseniz gezmeniz için 1 gün yeter. Hatta otelinizi Floransa’da yapıp Siena’ya günü birlik bile gelebilirsiniz. Biz Siena kırsalını gezmek istediğimiz için otelimizi buradan yaptık. San Gimignano ve Chianti rotası için okumaya devam edin:)

SAN GIMIGNANO VE CASTELLINA IN CHIANTI

Hayatım boyunca gördüğüm en güzel yol manzaralarına sahip bir rota. Hiç bir yere ulaşmadan gidilebilecek, sadece  bu yolu gitmek için gidilecek bir yol bence. Tepeleri aşarken her tepenin başında bir şato ve devamında uzanan üzüm bağları göreceksiniz. Yeşilin bin bir tonu ile karşılaşacak bir masal diyarında hissedeceksiniz kendinizi. Burayı size anlatmama kelimeler yetmez. İzleyip kendiniz görün…Korkmayın videolar çok kısa, 15 saniyecik… izlerken sıkılmayacaksınız:)

 

Gittiğimiz dönemde hava çok kötüydü. Sağnak yağmur hiç dinmedi diyebilirim. Ama hiç bir güç beni buraları görmekten alıkoyamaz:)

 

Toscana kırsalının en güzel kasabalarından bir olan Castellina in Chianti’ye geliyoruz. Aracımızı park ettikten sonra benim meşhur, her memleketin yağmurunu yemiş turuncu şemsiyemi kaptığımız gibi yağmur çamur demeden turlamaya başlıyoruz.
Şehrin meydanında Rocca Comunale of Castellina kalesi karşılıyor bizi. Şu anda belediye binası olan bu kalenin giriş holünde bölgede ortaya çıkarılan Etrüsk buluntuları var. Avluda ise Birinci Dünya Savaşı’nda öldürülen Castellina in Chianti vatandaşlarına itafen yapılan bronz bir heykel var.

 Dolaşmaya devam ediyoruz ve karşımızda San Salvatore  Kilisesi. İkinci Dünya Savaşı’nda hasar görmüş ve  sonrasında bakım çalışmaları yapılarak kilise bugünlere getirilmiş.

Gezinirken ilginç bir giriş dikkatimi çekiyor. Merakımı dizginleyemeyip bu girişe yöneliyoruz. Bir delhizin içinden geçiyoruz. Orijinal adı Via delle Volte. Çok etkileyici, kemerli bir geçit. Aslen askeri amaçla yapılan bu geçit şu an şarap evleri, restaurantlar, sanat galerileri ve hediyelik eşya dükkanları ile dolu. Pencerelerinden eşsiz Toscana manzaralarına el sallayabilirsiniz.

 

 

Castellina in Chianti taş binalarla dolu küçücük çok şirin bir kasaba. Evler son derece bakımlı ve iyi korunmuş. Ortaçağdan kalma esintileri günümüz modernizmi ile çok güzel sentezlemişler. Evlerin içinde bir yaşam var ve günlük hayat devam ediyor.


 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kasabanın her kösesinden uçsuz bucaksız Toscana vadileri izlenebilir.

Normalde rotamızda Greve in Chianti, Radda ve Volpaia Kasabaları vardı. Ama hava o kadar kötü ki bu kasabaları atlamak zorunda kalıyoruz. Direkt olarak San Gimignano’ya doğru yola çıkıyoruz.

Yolumuz üzerinde karşımıza çok güzel bir restaurant çıkıyor. Hem şiddetli sağnak yağmurdan kaçmak hem de alarm veren midemizin sesini susturmak için öğle yemeğimizi burada yemeğe karar veriyoruz. İyi ki de öyle yapıyoruz. Restaurantın sahibi çok cana yakın tipik bir İtalyan. Tek kelime İngilizce bilmiyor ama sevgi diliyle her insan anlaşabilir. Bizi çok güzel ağırlıyor, şarap ve tatmamız için tavuk ciğeri ve peynir soslu taze ekmek üzerine sürülmüş mezelerinden ikram ediyor. Toscana mutfağı eti ile ünlü ama biz tercihimizi ızgara balıktan yana kullanıyoruz.

Castellina in Chianti ile San Gimignano yolu üzerindeki  Poggio bölgesinde kalan La Capannina restauranta mutlaka uğrayın ve Danny’e merhaba deyin:)

LA CAPANNINA; Via Chiantigiana, 52-50028 San Donato in Poggio Tel: 055 807 23 17- 340 101 41 39

Küçük molamız Danny sayesinde biraz uzun sürdü. Birer kadeh söylediğimiz şarap, Danny’nin ikramları ile 1 şişeyi buldu:) Çakır keyif olup yola devam ettik:)

San Gimignano’ya vardığımızda yağmur biraz şiddetini düşürmüştü. Çok şanslıyız:)))

Unesco dünya mirası koruma listesinde yer alan San Gimignano kasabası diğer ortaçağ kasabalarında olduğu gibi bir tepenin üstünde ve surlarla çevrili bir kasaba. Ortaçağ kasabalarının en sevdiğim tarafı bu sanırım. Ortaçağ dönemini anlatan filmlerde olduğu  gibi şehre girmek için kale/sur kapılarından  içeri giriyorsunuz ve kasabanın taş güzelliği sizi büyülüyor. Benim kafam yine masal diyarlarına gitti, bedenim 21.yy da ama ruhum 13.yy da gezinirken sağlı sollu hediyelik eşya dükkanları ve mağazalar  beni günümüze döndürüyor.

Tamamı taş binalardan oluşan bu kasabanın en büyük özelliği kuleleri. O dönemin New York’u San Gimignano kasabasıymış arkadaşlar. Çünkü dönemin ileri gelen aileleri ve aristokratları güçlerini ve zenginliklerini herkese gösterebilmek için bu kuleleri inşa ettirirlermiş. Kule ne kadar uzun olursa o kadar soylu ve zenginsin demek:) O dönemden bu döneme insanlık zihniyeti fazla ilerleyememiş gördüğünüz gibi:)

Bu kulelerden tam 72 tane varmış… Ancak günümüze 14 tanesi ulaşabilmiş. 14.yy’ın ortalarında veba salgını baş göstermiş. Nüfusun yarısı bu veba salgınında ölmüş. Geri kalanlar ise buraları terk etmişler. Çok uzun yıllar kimse uğramamış buralara, terk edilmiş virane bir kasaba olarak kalmış. Bu kulelerin de bir kısmı  bakımsızlıktan bir kısmı da depremlerde yıkılmış gitmiş.  Yüzyıllar sonra kasabaya tekrar hayat getirmişler. Mevcut binaları onarıp, korumaya almışlar.

Taş binaların arasında ilerlerken burnuma müthiş kokular geliyor. Danny bizi tıka basa doyurdu ama bu kokuya karşı durmak mümkün değil. Hemen kokuyu takip etmeye başlıyorum ve kendimizi bu kuyruğun arasında buluyoruz. San Gimignano’nun dünyaca ünlü pizzacısı Ricca Pizza. Çok tokuz ama çatlasak da yiyeceğiz. Bir dilim alıp Cemo’yla paylaşmaya karar veriyoruz. Dondurmaya yer kalsın ama dimi:)

Pizzamızı da midemize indirdikten sonra kendimizi Piazza Della Sisterna meydanında buluyoruz. Bu meydanın en büyük özelliği ortasındaki kapatılmış olan kuyu. Bu kuyuya dilek dileyip para atmak bir gelenek, elbette biz de öyle yaptık. Ama seyredin bakın neler oldu:)

Tabi ki vazgeçmedim, olana kadar attık:))) Ne dilekmiş arkadaş, San Gimignano ağladı halime:))

Bu meydanın diğer bir özelliği ise dünyaca ünlü ve ödüllü iki tane dondurmacısı. Burnumuza kadar dolu olsak da elbette ki biz de bu lezzetten nasiplendik…Hiç pişman değiliz:)

Hava az soğukmuş gibi bir de dondurma yedik iyice donduk. Oturup bir yerde sıcak bir kahve içelim de içimiz ısınsın dedik ama nafile. Kahve bile soğudu:)) Mayıs ayınında böyle hava olur mu arkadaş:)

Aracınızı bıraktığınız kapıyı iyi belleyin:) Yoksa bizim gibi yanlış kapıdan çıkıp, bütün kasabayı tekrar yürümek zorunda kalırsınız. Ama diyorum ya her kayboluş bir keşiftir diye, yanlış kapı bize başka manzaralar gösterdi.

San Gimignano’yu soğuk ama en azından kuru olarak gezebildik, buna da şükür:) Yağmur tekrar başlamadan otelimize dönsek iyi olur. Siena bizi bekler…

Akşam yemeği için Siena’nın gurme restaurantlarından birine gitmeye karar veriyoruz. Compagnia Dei Vinattieri Restaurantından içeri girdiğimizde rezervasyon soruyorlar. Rezervasyonumuz tabi ki yok. Tüm şirinliğimle çok aç olduğumuzu belirtiyorum ve bize bir masa ayarlayıveriyorlar:)

Ansiklopedi gibi bir şarap menüleri var. Önce şarabımızı seçiyoruz. Ardından ben yöresel bir yemek denemek istediğimi söylüyorum ve garson bana mürekkep balıklı gnocchi öneriyor. Patates toplarından yapılan soslu bir yemek. Denemek lazım:) Cemo ise ağır ateşte pişirilmiş şarap soslu bir et sipariş ediyor.  Cemo hep temkinlidir akıllı kız:) İzzeti ikram ve ilgi alaka burada da şahane.

Gel gör ki ben gnocchi’den pek hoşlanmadım. Damak tadıma pek uygun değilmiş:) Ama Cemo’nun eti muhteşem. Ete çatalı değdirdiğiniz anda lime lime oluyor. Gerçekten çok leziz. Garson yemeğime devam etmediğimi görünce  beğenip beğenmediğimi soruyor. İlk defa denediğimi ve damak tadıma uygun olmadığını adeta bir İngiliz asilzadesi edası ile belirtip teşekkür ediyorum. Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır diye boşuna dememişler. Bize jest yaptılar ve gnocchi’nin ücretini almadılar. Çok kibar şu İtalyanlar:)

Bir şişe şarabı devirdikten sonra Piazza Del Campo meydanına gidip kahvelerimizi içelim diyoruz. Hava hafif yağışlı ama olsun turuncu şemsiyemiz var:)

Kendimizi Nannini Cafe’ye attığımız gibi yağmur şiddetleniyor. Siena sokaklarında kaçışan kaçışana. Oturduğumuz cafe meşhur Nannini Pastahanesi’nin cafesi. Çok güzel tatlıları ve kahve çeşitleri var. Ginsegli kahvesini deneyin bence. Videoda göreceğiniz tatlı ise son derece kışkırtıcı:) Mutfak ekibi ise çok can yakın ve sıcak kanlı:)

Otelimize dönmek için yağmurun dinmesini bekliyoruz. Yarın normalde rotamız Arezzo bölgesi ve Cortona olacaktı. Ama hava şartlarından dolayı o bölgeyi hiç istemeyerek es geçmek zorunda kalıyoruz. İphone göre yarın Pisa’da hava güzel ve güneşli. Mecburen istikamet Pisa şehri…..

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

55 + = 65