Hayatımız boyunca birilerini tanımaya ve anlamaya çalışırız. Aile fertlerimizi, sevgilimizi, çocuklarımızı, dostlarımızı….
Peki kendimizi ne kadar tanıyoruz? Başkalarını tanımak için gösterdiğimiz çabanın yarısını kendimizi tanımak için gösteriyor muyuz? Kendimize hiç sorular soruyor muyuz?
Oysa ki bu hayata gelme amacımız kendimizi keşfetmektir. Ama biz kendimizi bırakır, başkalarına odaklanırız. Halbuki o başkaları kendimizi keşfetmemiz için bize yardım etmek üzere hayatımıza girmişlerdir.
Delphi (Yunanistan)’de bulunan Apollon Tapınağı’nın girişinde yazan Sokrates’in “Kendini Bil” sözü sadece okuyup geçecek kadar basit bir cümle olmasa gerek. Nitekim aynı sözün farklı versiyonlarını islamda, tasavvufta, şaman öğretilerinde, kadim Mısır Uygarlıklarında ve uzak doğu felsefesinde de görmekteyiz. Yani diyeceğim o ki bunun üzerinde düşünmemiz lazım.
“KENDİNİ BİL”…..
Nasıl bileceğiz kendimizi?
Hepimiz kendimizi tanıdığımızı düşünürüz. Gerçekten tanıyor muyuz? Neyi, niçin, nasıl söylediğimizi ve beraberinde yaptığımız eylemleri fark ediyor muyuz?
Aslında hepimizin üç karakteri olduğunu biliyor muydunuz?
- Biri toplum içinde başkalarına gösterdiğimiz, kendimizce ve başkalarınca bilinen/görünen, açık karakterimiz,
- Biri gerçekte olmak istediğimiz yada olduğumuzu zannettiğimiz, başkalarınca fark edilen ama kendimizin göremediği kör karakterimiz,
- Biri de kendimizce bilinen ama başkalarınca bilinmeyen ve sadece kendimizin gördüğü gizli karakterimizdir.
İnsanın kendini bilmesi, varoluşunu anlamlı kılmaktır. Kendini tanımak, insanın kendine sorular sorması ve bu sorulara cevaplar bulmasıyla başlar. Kendini bilmek, söylemlerinin ve davranışlarının farkında olmaktır. Yani düşünce ve eylemin birlikte ahenk ile dans etmesidir. Nitekim bir çoğumuz söylemlerimizi ve savunduğumuz değerleri hayatımızda uygulayamayız. Ve yine bir çoğumuz bunun farkında bile olmayız:)
Kendini bilmek erdemli olmaktır ve insanı erdemli kılan üç şey bilgelik, ölçülülük ve cesarettir.
Bilgelik, kesinlikle çok şey bilmek değildir. Bilgelik ile Bilmişliği birbirine karıştırmamak lazım. Bilgelik çok okumak veya çok gezmek yoluyla bilgi toplamak ya da deneyimler biriktirmek demek değildir. Bilgelik, belli bir zihinsel ve ruhsal olgunluğa erişmektir. Sahip olunan bilgileri, başkalarını manipüle etmeden, doğru ve adil bir şekilde kullanabilmek, bilgiyi özümseyip, doğru ve anlamlı bir şekilde hayatımıza dahil edebilmektir. Bilgelik; tüm olan bitenlere eyvallah deyip geçmek değildir. Bilgelik; “Eyvallah” derken, olup bitenlerin nedenlerini, sebep-sonuç ilişkilerini fark etmek, kimseyi yargılamadan büyük resmi görebilmektir.
Ölçülü olmak; kendini tanımak, nefsini bilmek ve terbiye etmek, İnsan-ı Kamil mertebesine ulaşmaktır. Kaba tabiriyle eline, diline, beline hakim olmaktır. Konuşma cesareti olanların, dinlemeye sabır göstermesidir. Bir nevi Tanrısallaşmaktır ölçülü olmak. Hayatın her alanında bunu uygulayabilmektir. Gördüğüne güzel bakmak, güzel görmek, güzel düşünmek ve güzel konuşmaktır. Sonda söyleyeceğini başta söylememek ve ağır başlı olmaktır.
Cesaret ise; korkusuz olmak ya da hiç bir şeyden korkmamak değildir. Cesaret; yürekli olmaktır ve neden korkulup neden korkulmayacağını bilmektir. Cesaret; bilgiyi doğru zamanda, doğru insanlara, anlaşılır biçimde anlatabilme gücüdür.
Bana göre, bu hayatın tek gerçeği ve insanın bu dünyaya doğma amacı, kişinin kendini keşfetmesidir. Kendimizi bulmak ve potansiyelimizi ortaya çıkartmak için bilgiyi bulmalı ve özümsemeliyiz. Doğru bildiğimizi zannettiğimiz bilgilerin, gerçekten doğru olup olmadığını sorgulamalıyız. Tarih boyunca İnsanoğlunun en büyük yanılgısı, hem bilmedikleri şeyleri bildiklerini sanmak, hem de neleri bilmediklerinin farkında olmamak olmuştur. Özellikle Orta çağ döneminde yaşayan bilim insanları, bu cehaletten nasibini almışlardır. Tarihte pek çok bilim insanı, o dönemin toplumlarının ortak bilinç seviyesi, keşfedilen bu bilgilere hazır olmadığı için idam edilmiştir.
Herkes kendi gelişiminden sorumludur. Hiç kimseyi az gelişmişlikle ve bilmemezlikle suçlayamayız. Kimseye cahil, aptal diye parmak sallayamayız. Başkalarının ne kadar iyi veya ne kadar kötü olması bizim problemimiz değildir. Herkes kendi bilgisinden sorumludur. Bilen, bilmeyene sadece bilmek isterse yol gösterebilir. Bilen, bildiğini ortaya koyar, isteyen bu bilgiden, istediği kadar yani kapasitesi kadarını alır.
Kendimizi sorgulamaya, tanımaya, bilmeye ve kendimiz hakkında düşünmeye başlayınca, başkaları ile uğraşacak ne vaktimiz ne de enerjimiz kalmayacaktır. Hal böyle olunca yeni vizyonlara bağlanırız ve gelişimimiz tek yönlü değil çok yönlü olur. Kendimizi keşfettikçe iç dünyamız ile temasımız güçlenir. Bu da kişide kendiyle ilgili daha çok merak uyandırır ve kendi derinliklerine inme cesareti verir. Kişi, bu derin yolculuk ve keşif ile yaşamdan o kadar çok keyif alır ki, yukarıda söylediğim olmak istediği ile olduğu kişi arasındaki mesafe daralır. Böylece daha mutlu, daha doyumlu ve kendi ile barışık olur.
Bir insanın sahip olacağı en büyük zenginlik kendini bilmektir. Kendini bilmek değişim gerektirir. “Ben böyleyim” deyip bir kenarda oturmakla gelişemezsiniz. Sadece kendinizden kaçarsınız ki bu da korktuğunuzu gösterir. Oysa ki bilmediğimiz şeyden korkarız. Dolayısı ile kendimizi yeteri kadar tanımadığımız için korkarız. Kendimizi keşfetmek için harcanan emek kişinin gerçek sermayesidir. Kazanılan zafer ise ömür boyu sürecek mutluluktur. Kendini keşfettikçe etrafındaki insanları, çevreni, dünyayı hatta evreni keşfedersin. Kendini olduğun gibi kabul edip sevdiğin zaman başkalarını da olduğu gibi kabullenmeyi ve sevmeyi öğrenirsin. İlişkilerin, aşkların başka bir boyut alır. Maddi ve manevi kazançlarının hesabı değişir.
Ve unutmadan bu keşif bir ömür sürer. “Ben artık oldum”, “Ben artık biliyorum” gibi söylemlerin varsa ya da aklının ucundan bile geçiyorsa bil ki daha çok yolun var. Kendini bilmek yolculuğu son nefesine kadar süren ruhsal bir yolculuktur. Ve hepimiz bunun için bu dünyadayız. Fark etsek de etmesek de….
Sokrates’in dediği gibi; “Bildiğim tek şey var, hiçbir şey bilmediğim”
Hayata ve ortak bilince katkısı olması dileği ile…
Ne Haliniz Varsa Gülün…
Sevgilerimle,