Fas’ın sahil şeridini keşfetmek için sabahın erken saatinde Essaouira’ya doğru yola çıkıyoruz. Fas’ın en büyük gelir kaynağı olan Argan yağının da anavatanı olan Essaouira ile Marakeş arası yaklaşık 3 saat sürüyor.
Argan ağacı dünyada sadece iki bölgede bulunuyor. Biri Fas, diğeri ise Meksika. Meksika’da yetişen argan ağacının bitkisi daha asitli olduğu için elde edilen yağ yemeklik olarak kullanılıyor. Fas’taki argan ağaçlarından elde edilen çiçeklerden argan balı, meyvesinden ise argan yağı elde ediliyor. Kozmetik ürünler için en elverişli olanları da burada yetişiyor.
Fas hükumeti argan yağının gelirinden sadece bekar ve dul kadınların yararlanmasını sağlayacak bir yasa çıkarmış. Ülkedeki argan yağı ve ürünleri kadınların tek elinde. Bu yasa kadınlar tarafından çok hoş karşılansa da, şöyle bir toplumsal sorunu da beraberinde getirmiş. Daha önce kimsenin yüzüne bile bakmadığı kadınlar bir anda kıymetli olmuş:) Bu sefer de kadınlar mevcut haklarını kaybetmemek için karşılarına çıkan kısmetleri değerlendirmemeye başlamışlar. Çünkü evlendikleri an Fas Hükumeti, argan ticareti yapmalarına engel oluyormuş:) Ne hoş:)))
Essaouira’ya gideken yol üzerinde bolca argan ağacı görebiliyorsunuz. Hem de üzeri keçili:))) Keçiler argan ağacının meyvesini çok severmiş. Çobanlar keçileri otlatırken, keçiler argan ağaçlarına çıkıp meyvelerini yerlermiş. Bu durum yoldan geçen turistlerin ilgisini çekmiş tabi. Keçilerin bu halini gören turistler, yol kenarlarında durup fotoğraflarını çekmeye başlamışlar. Turistlerin bu hali de çobanların ilgisini çekmiş haliyle:)) Keçi bu, ağaca çıkması için keyfini bekleyemeyiz demişler ve keçileri ağaç dallarına bağlayarak sabitlemişler:( Çobanlar turistlerin yoğun olduğu sabah saatlerinde bu keçileri ağaçlara bağlıyor, öğleden sonra da indiriyor.
Keçinin doğal olarak ağaca çıkması güzel bir görüntü ama bu şekilde bağlanması hiç hoş değil tabi. Bu fotoğrafı yayınlayıp yayınlamama arasında çok gidip geldim. Ama bu durumdan bahsetmeden de olmazdı. Bu kadar anlatmışken fotoğrafı kendime saklamak da olmazdı. İnsanoğlu olarak ne kadar zalim olduğumuzun resmidir bu fotoğraf. Gelen turistlerin %80’ni; her milletten, her ırktan, herkes selfie çekiyordu zavallı hayvanlarla:(

Fas’ın güney batısında, Atlantik okyanusu kıyısında bulunan Essaouira şehrine girerken gördüğüm manzara karşısında büyüleniyorum. Essaouira Arapça’da “manzara” demek. Şehre girerken tepeden müthiş bir okyanus manzarası sizi karşılıyor. Bu yüzden de adını buradan almış. Mavi-beyaz kapıları ve Hollywood film platoları ile ünlü bir sanat şehri. Tibet’te Yedi Yıl, Game of the Thrones gibi pek çok film burada çekilmiş. Pek çok festivale ev sahipliği yaptığı gibi, Avrupalı entellektüellerin de en sevdiği ve sık sık ziyaret ettiği bir şehir burası. Ayrıca kent, çok sayıda ünlü sanatçıya ilham kaynağı olmuş. Bunlar arasında Orson Welles ve Jimmy Hendrix’i en popülerleri.
Surlarla çevrili olan Essaouira, Afrika ve Avrupa kıtaları arasında bir köprü görevi görmüş bir liman şehri aynı zamanda. Sörf ve dalış tutkunlarının da en sevdiği şehirlerin başında geliyor. Portekiz ve İspanyol esintileri şehre oldukça hakim. Portekiz ve İspanyol sömürgecileri, şehrin doğal zenginliklerini sömürüp, doğal kaynaklarını stokladıkları ve sonrasında gemilere yükleyip ülkelerine götürdükleri kale içi, bugün Old Medina diye geçiyor. Atlantik Okyanusu kalenin surlarını döverken, surların tepesinden muhteşem manzaralar size sunuyor. Surların ortalarına yerleştirilmiş topları gördüğümde ilk hissettiğim şey “insan bu manzara karşısında nasıl savaşır?” oldu. Öyle ya! savaşmak için pek uygun bir ortam olmasa da uğruna savaşılacak bir yer kesinlikle:)






Kale ve surların içindeki evler Unesco tarafından koruma altına alınmış. Biz gittiğimizde tadilat ve koruma çalışmaları yapılıyordu. Falezler üzerine kurulu, 300 metre uzunluğundaki güçlü kale burçları, denizden gelecek saldırılara karşı şehri korumak için yapılmış. Surların üzerinde, topların hemen arkasından muhteşem okyanus manzarası ise büyüleyici. Surların içinde kalan Old Medina, daracık dolambaçlı sokakları, ağaç oymacıların atölyeleri, Hristiyan, Musevi ve Müslüman evleri ile sizi 17.yy a kadar götürüyor.
Kentin bu en canlı bölümünde, renklerin, kokuların ve seslerin esiri olursunuz. Beklenmeyen gizli köşeler, gizli kalmış sokakları keşfetmenizi sağlar. Mahsullerini satmaya gelen civar köylülerin sürüklediği ve ağzına kadar sebze-meyve dolu olan el arabalarının arasında kendinize yol ararsınız.








Taze balıkların sergilendiği balık pazarına kokusu ve ıslak zemini ile sizi irrete etse de yine bakmadan geçemezsiniz.



Essaouira, her köşesini fotoğraflamak isteyeceğiniz inanılmaz fotojenik bir şehir. Medinayı gezdikten sonra hazır bu kadar da balık görmüş ve koklamışken, okyanus kıyısında taze balık yemeden dönecek değiliz tabi. Sapsarı kumsalı ve köpüklü sularıyla Atlas okyanusunu karşımıza alıp, taze balık ve beyaz şarabın tadını çıkarırken soluklanıyoruz da.






Fas’lılar spor yapmayı seven bir millet. Her yerde koşan birine rastlayabilirsiniz. Sahilde gezinirken de spor yapan gençlere rastladık. Sağ olsunlar bize küçük bir akrobasi gösterisi yapmayı da ihmal etmediler:)))
Essaouira’da bir gece konaklamak isterdim. Gece de eminim çok keyifli olurdu. Okyanus kokusunu hafızama kazıyarak, rüzgarlı Essaouira’ya hiç istemeden, güzel anılarla veda ediyorum.
Marakeş’in kırsal bölgesi Atlas Dağları ve Berberi Köyleri için burayı tıklayın… http://www.seruzun.com/fas-atlas-daglari-berberi-koyleri-gezi-notlari/
Hayat gezince güzel…
Ne Haliniz Varsa Gülün…
Sevgiler…